17 Mayıs 2014 Cumartesi

Hayat ve sonrası

Geçtiğimiz haftayı buraya not olarak düşmek ve yazılı olarak kaydetmek istiyorum.
Yaşadığım en inişli çıkışlı haftalardan biriydi. Ve bunu belki de yazarsam hafiflerim diye yazmak istiyorum.

8 Mayıs doğumgünümdü.
Bazılarının aksine ben doğumgünümü dünya alem bilsin, kutlasın, hep beraber el ele kol kola türküler söyleyelim, coşalım isterim. Yani kısaca bugün default olarak benim en mutlu olduğum gündür daima.
Bu yıl 25 yaşında oldum. Çeyreklik oldum eheheh diye etrafta dolandım durdum. Ofiste pasta kesildi, yemeğe gidildi. En yakın iki arkadaşım bana doğumgünüme girdiğimiz dakika süpriz yaptı ve ellerinde pasta ve hediyelerle odama (evet evime girmişler, ben farketmemişim) girdiler. Aile kutlamamız da çok güzel geçti. Haftasonu da arkadaşlarımla kutlamayı planlıyordum ve onun için de pek sevinçliydim. Herşey şahaneydi.

Sonra 9 Mayıs oldu. Cuma günü.

O gün çok boktan geçti. Sabahtan akşama kadar ofiste oflayıp pofladım. Bir mutsuzluk bulutu koca kıçıyla üzerime oturdu ve kalkamadı. Hava da berbattı. Herşey gözüme gri ve iğrenç gözüküyordu.

Sonra akşam oldu. Kardeşimin arabasındaydık. En yakın arkadaşımdan bir mesaj aldım: Babam kalp krizi geçirdi. Dua edin.
Saat 10 civarı bir mesaj daha geldi: Babamı kaybettik.

Biz 3 çok yakın arkadaşız. Tabi ki başka çok sevdiğim arkadaşlarım da var. Ama bu 2si benim için özel insanlardır. Beraber büyüdüğüm kızlardır ikisi de. Babasını kaybeden arkadaşım bebeklik arkadaşım olur. Hani içtiğin su ayrı gitmez ya bazı insanlarla, onunla da öyle olmuştur hep. Onun babası da benim babamın yakın arkadaşıydı. 55 yıllık arkadaşıydı hem de.

Bu özeti vermek istedim çünkü durum analizi yapmak böyle daha rahat olacak.

Vefat eden amca, benim 2. babam olmuş bir adam. Daha 3 hafta önce tesadüfen paskalya zamanı kilisede görüşmüştük hepimiz. Eskiden çok sık bir araya gelirdik o yüzden onunla anım çoktur. Elinde büyümüşümdür gerçekten de.
Yani hani bazen birisi vefat eder ama onu tanımazsınız ya. Bir arkadaşınızın akrabasıdır ve siz de 'ya benim anneannem ölseydi, ya dedem ölseydi...' diye düşünüp ağlarsınız ya... İşte bu öyle değildi.
Ben tanıyordum Beco Amca'yı. Hem de iyi tanıyordum.

Şimdi geri alıyorum.

Kardeşimle arabadayız. Arkadaşımdan mesaj geliyor, babası kalp krizi geçirmiş.
'Allah kahretsin iğrenç bir gün! Biliyordum bir bokluk olacağını bugün. Hava bok gibi, gün bok gibi herşey bombok!'
İçimden bir ses fısıldadı bana o anda: ya bu sonsa?

Bunu arkadaşıma bile söylememiş olabilirim. Saat 10'a kadar bu sesin ağırlığıyla ezildim. Kendimden ve içimdeki iğrenç histen ölesiye korktum. Ya hissettiğim gibi olursa? Ya bu sonsa?

Ve oldu.
'Babamı kaybettik.'

Kısacık bir cümle. İnsan ölümü ne kadar kısa aslında. Bir varmış, bir yokmuş. İşte bütün masallar böyle bitermiş. Gökten de 3 elma düşermiş. Biri arkadaşıma, biri kardeşine, biri de annesine. Bu kadarcıktı.

Beco Amca güçlü bir adamdı. Oturaklı adamdı. Hani bir 'baba' nasıldır denildiğinde ahanda böyledir diye gösterilecek tipte bir adamdı. Ciddi adamdı ama beni severdi. Ben hep onun yanında biraz çekinirdim ama aynı zamanda da sarılmak isterdim ona. Öyle ikilemde bırakan bir adamdı. Gülünce bütün vücuduyla gülerdi. Yalnızca küçülen gözleri, gülen ağzıyla değil, göbeğiyle de, kafasını yana yatırmasıyla da gülerdi. Az ama öz konuşurdu. Bilirim beni severdi, bana güvenirdi. Ben arkadaşımdan ayca büyük olduğum için hep abla muamelesi görmüştüm. Ondan bana güvenirdi. Güzel giyinirdi Beco Amca. Severdi giyim-kuşamı. Tekstilci adamdı sonuçta anlardı kumaşın kalitesinden, duruşundan. Yemeği de severdi, sigarasını da. Hatta en son Kent slim içiyordu da ilk gördüğümde komik gelmişti bana. Beco Amca gibi kocaman bir adamın sanki daha büyük boyda bir sigara içmesi gerekirmiş gibi gelirdi hep bana. Güzel yerlerde olmayı severdi. Birçok şeyi severdi ve biz de onu çok severdik.

Mesajı aldığım anda tekrar öteki arkadaşımı aradım. Konuşamıyorduk ki. Ne diyelim?
'Hemen evden çık' dedi arkadaşım. 'Tamam.'
Çantamı toplamaya başladım. Üstüme bir şeyler geçirdim. Alelacele bir şeyler toplamaya çalışıyordum kendimce. Sonra bir anda o karmaşa fazla geldi. O bitmek bilmeyen cuma günü bana çok geldi. Beco Amca'nın vefatı çok geldi. Arkadaşımın mesajı çok geldi. Çaresizlik çok geldi. Şimdi ne bok yiycez sorusu çok geldi.
Ağlamaya başladım. Uzun zamandan beri ilk kez sinir krizi geçirdim sanırım. Salya sümük titreye titreye ağladım. Olmamalıydı. Çok yanlış bir zamanlama vardı ortada. Daha çok gençti. Bugün cumaydı. Haftasonu geliyordu. Mutlu olmak gerekirdi. Bahar gelmişti. Bir şey çok yanlıştı.

Ben hayatımda ilk kez dedemin ölümünden sonra bu kadar derin sarsıldığımı hatırlıyorum.
Arkadaşımın gözümün önünde bitkin bir halde durması, evdeki hüzün, yorgunluk, sessizlik...
Eski albümlere baktık arkadaşımla. Hemen her sayfada ben de varım. Ne kadar çok fotoğrafımız varmış yahu dedim kendi kendime. Ne kadar güzelmiş herşey.

Cenaze gününde babamın kırmızıya çalan gözlerini gördüm. Sonradan kardeşimden, cenaze başlamadan babamın tabutu tutup ağlamaya başladığını öğrendim. Beco Amca'nın fotoğrafını gördüm tabutun üstünde. O fotoğraf oraya hiç yakışmadı. Hiç hazır değildik biz o yüzü orada görmeye. Arkadaşımın gözünden yaş gelmiyordu. Sessizdi, bakışlarını sürekli tabuta çeviriyordu. Arkadaşımın tansiyonu düşüyordu hep.
Yine bir kriz geldi. Ufak çaplı bir kriz.

Ve zaman. Zaman ilaç. İstesen de istemesen de zaman daima ilaç.
Normale dönecek hayat. Güçlü olacak herkes. Babaları için güçlü olacak arkadaşım ve kardeşi. Biz yanlarında olacağız. Ve biz de alışacağız. Unutmayacağız, ama alışacağız ve devam edeceğiz.

Arkadaşım benim.
Canım arkadaşım.
Güzel arkadaşım.
Sen güçlüsündür bilirim. Benden çok daha güçlüsündür. Sensindir beni hep sarsan ve kendime getiren. Koyvermezsin kendini. Toparlarsın hep. Otokontrollüsündür. Bilirim sen herşeyin üstesinden gelirsin.
Ondan bunu biraz da senin için yazmak istedim. Hani kötü olduğunda belki bakarsın diye. Belki konuşmak istemezsin kimseyle ama bunu okumak daha iyi gelir diye.
Hafifleyecek. Normale dönecek hayat. Normal neyse artık ondan olacak herşey yine.
İşe gideceksin, email yazacaksın, telefonları cevaplayacaksın, toplantılara gireceksin. Bir bakmışsın bambaşka bir şeyi dert ediyorsun. İşte tam da o anda anlayacaksın ki hafiflemiş.
Sen benim tanıdığım en 4/4lük insanlardan birisin. Ve de en iyisini hakediyorsun. Baban hep seni izleyecek, destek olacak. Ben inanırım buna. Ölüler bizi yalnız bırakmaz, bize kuvvet verir.
Canım arkadaşım benim.
Birtanecik dostum benim.

.
.
.
.
.


8 Mayıs her yıl olduğu gibi bu yıl da en mutlu olduğum gündü.
9 Mayıs.
9 Mayıs uzun zamandır olmadığım kadar mutsuz olduğum gündü.

Hayat ne garip be der oldum sürekli. Dünyadaki milyonlarca insan gibi ben de bu söylemin müptelası oluverdim. Hayat cidden bir var. Sonra bir de, yok. Ve bu da hayatın, ne kadar ironiktir ki, ta kendisi.