24 Ekim 2013 Perşembe

Hiç Konuşmayan İnsanlar

Böyle insanlar hepimizin etrafında mutlaka vardır.
Hani hiç konuşmazlar.
Ama hiç.
Yani neredeyse gidip onları sarsmak istersiniz. 'Ya Allah rızası için tek bir kelime et ne olur' demek istersiniz. Ağzından kerpetenle laf almaktan bahsetmiyorum. Bu ondan da beter. Mesela gün içinde toplam sadece 1 dakika falan konuşan insanları kastediyorum. O da büyük ihtimal yanlışlıkla.

Ben çok konuşurum, beni tanıyanlar bilir. Zaten hiperaktivitem varmış. Ben hiperaktiviteyi düz duvara tırmanmaktan ibaret sanıyordum ama ben de hiperaktifmişim. Sadece düz duvara tırmanırken harcanan enerjiyi saf çene gücüyle sarfediyorum. Bu blog da o yüzden var. Paso konuşmayayım da arada da yazayım diye yani.

Neyse.

Şimdi tamam ben başka bir ucum diyelim. Bir de benim tam tersim olanlar var işte. Hani ben dakika başı konuşuyorsam, bu insanlar sanki hiç bir düşünce zerresine sahip değillermiş gibi davranıyorlar ve hep susuyorlar. Yahu insan bir ara sıkılır da istem dışı ağzından bir laf çıkar.

Mesela kalabalık bir masada oturursun ve herkes o ya da bu şekilde konuya dahil olur. Bazısı çok bazısı az konuşur ama netice itibariyle KONUŞUR. Böylece onun insan olduğuna ikna olursun.
Şimdi bu hiç konuşmayan insan örneği ise, koskoca 3-4 saatlik yemek boyunca HİÇ konuşmayabiliyor. Benim aklım almıyor bir türlü. İnsan gayri ihtiyari bir diyaloğa kulak misafiri olmaz mı? Misafir olmuşken bir ara onaylama veya onaylamama manasında bir 'evet' yahut 'hayır' demez mi? Onu da mı demez be kardeşim? YA NASIL OLUR DA HİÇ KONUŞMAZ YA?!

Ben merak ediyorum böyle insanların kafalarından neler geçtiğini. Tamam ben fazla paylaşımcıyım, her düşüncemi paylaşıyorum. Benimki abartı. Her baba yiğidin harcı da değil.
Ama herşeyi nasıl kendine saklarsın ki? Sürekli sessiz hapşurmak gibi bir şey bu. Bir ara beynin patlayabilir? İçine ata ata çıldırabilirsin.
Veya diyelim paylaşacak bir şeyi yok. Buna bazı bazı tamam diyebiliyorum ama her zaman da olmaz ki! Her daim sessizse o zaman hayatında hiç bir paylaşacak şeyi yok demek. E bu da oha ebesinin amı demek. Öyle insan mı olur be?
Evinde bir koltuğa çöreklenip günlerce sabit oturman lazım bu kadar heyecansız bir hayat için. Onda bile değişik bir şey gelebilir başına. Mesela koltuğun bacağı kırılabilir. Olur olur yani.

Onları açmak istiyorum. Onların da konuşmalarını istiyorum.
Seslerini kaybetmelerinden korkuyorum. Veya kendi seslerine yabancılaşmalarından.
Bir yerde ölseler kimsenin ruhu duymayacak diye üzülüyorum.
Kaybolsalar bir daha bulunamayabilirler diye endişeleniyorum.
Bir çukura düşseler ruhumuz duymayabilir diye tedirgin oluyorum.
Kafamda bir sürü, bir sürü senaryo kurup dertleniyorum anlayacağınız.

Velhasıl, bu insanlar bana çok değişik geliyorlar. Muhtemelen benim taban tabana zıttım oldukları için bu kadar ilgimi çekiyorlar. Ama her halükarda bende binlerce soru işareti yaratmayı beceriyorlar.


23 Ekim 2013 Çarşamba

İstanbul: Avrupa vs. Asya - Let The Games Begin

Bendeniz İstanbul şehrimizin Asya kıtası bölümünde ikamet etmekteyim.

Asya tarafını duyunca yüzünü buruşturan, 'Amaaan kıçımın kenarı' bakışları atan, 'Üf sizin orada hiçbir şey yok kiii' diyen sözde İstanbul'lulara buradan bir çift lafım var: siktirin gidin.

Bir kere, Asya tarafını bilmeden bana gelip de 'İstanbul'luyum ben' ayağı yapamazsın. Öyle bir dünya yok! İstanbul dedin mi bunun iki kıtasını da adam gibi bileceksin. Ben demiyorum her semtini karış karış gez, avucunun içi gibi bil. Öyle bir şeyi kimse yapmıyor zaten. Yani yapsan fena olmaz da. İşte ne bileyim...
Ama Asya tarafını komple silip atmak, 'Kro sizin oralar' demek... No my friend.

İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Moda'yı bilmiyorsan mesela, sen benim için bir hiçsin. O kadar güzel bir yerdir ki Moda. Candır can. Ev gibidir. Herşey sıcacıktır. Esnaf falan muhabbeti vardır, güzeldir Moda. Sen İstanbul doğumlu bir şahıssan, 20 yaşını geçmişsen ve hala Moda'ya ayak basmamışsan, git Edirne'de falan yaşa sen kardeşim. Öyle daha bir 'Avrupa'lı hissedersin kendini.

Bir de şu muhabbet vardır:
Asyalı: Yarın bizim tarafta buluşalım mı?
Avrupalı: Yok ya...
Asyalı: Niye be?
Avrupalı: Ya çok uzak sen gel buraya. (AND THEN THE BRAIN WAS DEAD)

'Çok uzak' derken?! Aynı mesafeyi gitmiyor muyuz canım arkadaşım? Sen nasıl bir mala bağladın öyle?

Veya şu cevap vardır: 'Yaaa sizin taraf çok sıkıcı burada takılalım.'
Öncelikle, bizim taraf ÇOK sıkıcı falan değildir. Sanki ben gel Pendik'te takılalım diyorum. Ki takılan da olabilir. Herkesin popisi kendine.
Tamam ben de Taksim'de olmayı tercih eden birisiyim ama Kadıköy de oldukça eğlencelidir. Ondan, your argument is invalid my friend.

Bazı bazı da şöyle bir cevap gelir, ki bu cevap en rezaletidir: 'Ya ben o tarafı bilmiyorum, sen gelsene.'
Burada şair kendi denyoluğuna değinmektedir. Şair demek istiyor ki, ben ayının önde gideniyim ve orada burada 'İstanbul'luyum ben' diye geçinirken aslında yaşadığım şehrin yarısından birhaberim ve mümkünse Allah belamı verebilir (son kısmı okur ekliyor)

Lütfen.
Böyle yapmayın.
Sayın Avrupa yakalılar, hıyar olmayı bırakın. Sadece Avrupa yakasında takılınca aşırı cool ve vizyon sahibi bireyler olmuyorsunuz. Bunların hepsi şaşırtmaca. Beni dinleyin, Asya'ya gelin.






1 Ekim 2013 Salı

İğrenç Piercinler vs.


Arkadaş bu durum nedir biri açıklasın bana.
Niye herhangi bir insanoğlu kendine böyle bir şey yapar?

Güzel mi? Hayır.
Estetik mi? Hayır.
Acı var mı? Büyük ihtimalle EVET.
Hareketleri kısıtlar mı? E yine büyük ihtimalle EVET.

E bu neyin mantalitesi o zaman?
Bu mazoşist kafası mıdır? Eğer öyleyse, bunun bir de estetik boyutu olduğu düşünülmüyor mu? Bir de sabır var tabi. Yani mesela yukarda fotoğrafı olan arkadaş o kulak memelerindeki gageler için kim bilir ne kadar yıl uğraştı. Öyle pat diye büyümez yani onlar. Manyak gibi bunla uğraştı yani. Ve kimse de çıkıp 'Evladım yapma etme, güzel durmuyor. Gel yol yakınken dön' demedi. Ve demediği için de bu gerizekalı gidip bir de burnuna gage taktırdı.

Veya mesela kafasındaki gergedan çıkıntılarının GÜZEL durduğunu, hayatına anlam kattığını falan düşünüyor heralde. Yani adam cidden kafa derisinin altına böyle bir şey sokturursa hayatının daha çok bütünlük kazanacağını düşünmüş olmalı. WHY? JUST WHY?

Hadi tamam kulaktaki gageleri birçok insan yapıyor artık. Bu kadar büyütmek tabi neyin kafasıdır Allah bilir ama... Lan burun kanatlarına niye gage yaptırıyorsun?!? Ruh hastası mısın kardeşim sen? Ne biçim nefes alıyorsun? Profilden leş gibi duruyorsundur muhtemelen. İçin gözüküyordur resmen! X-rayden geçiyormuşçasına bir görüntü veriyorsun elaleme. Millet mecbur mu lan senin burnunun anatomisini görmeye?! Hadi sen manyaksın kendini düşünmedin, bize niye kıydın?
Veya diyelim nezle oldu? Her yer sümük! Sümkürmeye gerek kalmaz ki, direk akar gider. Bizim de gözyaşlarımız sel olur, akar gider.

Bir de bu insanların günlük hayattaki normal aktiviteleri var. Mesela ben hep merak ederim bu insanlar nasıl uyur diye. O dana gibi kulaklarla, kafadaki girinti çıkıntılarla nasıl adam gibi bir uyku çekebilirsin ki? İnsan bir yan yatmak ister. Dönmek ister bir o yana bir bu yana. Ama namümkün. Sırtüstü yatsa kulaklar fil kulağı gibi oraya buraya serpişicek. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal yani... Acaba oturarak mı uyuyor bunlar? Bu konsepti kesinlikle çözemiyorum. Kafam cidden almıyor.

Bir diğeri de yemek yemek. Hamburger ısıramaz kanımca bu insanlar. Ağzındaki yemekler pat küt garip piercinglerine çarpar falan. Çok çetrefilli bir olay yani. Yemek yemek bu kadar zor ve karmaşık hale gelirse insan yemekten soğur be! Mecburiyetten anoreksik olur.

Herhangi bir yerde dedektörden geçerken istisnasız öter bu insanlar. Zor yani. Doktora kontrole gitsen, o da bir dert. Diyelim dişçiye gittin ve senden film çektirmeni istedi. Nasıl olacak o iş? Tek tek herşeyi çıkarmak durumundasın. İnsan onu yapacağına çürük dişiyle yaşamayı seçebilir. Gerçi bu insanlar bu kadar saçma sapan şeyi kendi tercihleriyle yaptırdıkları için, belki de diş ağrısı hoşlarına gidiyordur.

Bu insanların sevgilileriyle, eşleriyle görüşmek istiyorum. Bu insanları niye beğendiklerini sormak istiyorum. Nasıl öpüşebiliyorlar? İnsanın canı acır yahu o kadar piercing falan suratına batsa. Uzun mesafeden öpüşmek suretiyle samimiyet kurabilirsin ancak. Diyelim fotoğraftaki adamla berabersin. Bu adamla hayatta kavga etmek istemezsin. Sana kafa atabilir. Hem de boynuzlarıyla deler geçer. Hep iyi geçinmek zorundasın. Ayrılmaya kalksan sana kulak memeleriyle tokat atabilir, burnundan sümük fırlatabilir.

Hayat zaten yeterince yorucu ve karmaşık. Bir de kendine böyle şeyler yapıp sonra her sabah o suratı aynada görmek hiç hoş olmasa gerek. İnsan 40 yıl yaşlanır be bu rezalet suratı görünce.

Beğenmiyorum, anlamıyorum.
Estetik gözüktüğünü savunana da siktiri çekmek istiyorum.